16.02.2012

Kamu Yönetimi Ders Notları


Kamu Yönetimi Ders Notları
1. ÜNİTE : Temel Kavramlar
YÖNETİM: Belirli amaç veya amaçları gerçekleştirmek için işbirliği içinde yürütülen bir grup faaliyetidir.
YÖNETİMİN TEMEL ÖĞELERİ: (1) insan-grup, (2) etkileme ve işbirliği eylemi, (3) amaç(lar).
YÖNETİM FONKSİYONLARI: Planlama, örgütleme, bütçeleme, yönlendirme, koordinasyon ve
denetimdir.
HİYERARŞİ: Örgütte çalışanların, en üst yöneticiden başlayarak en alt düzeydeki iş görene kadar, yetki
ve görevler bakımından ast-üst biçiminde derecelenmesidir.
HİYERARŞİDE ÜSTLERİN ROLÜ: Karar alma, politikalar belirleme, yönlendirme ve denetleme yetkisi.
HİYERARŞİ, örgütteki amaçları gerçekleştirme, faaliyetleri izleme ve değerlendirme, yönetimdeki
bütünlüğü sağlamının bir aracıdır.

STATÜ; kişilerin hak, yetki ve ödevlerini belirtir.
ROL GEREKLERİ: Bir kimsenin kendisinden beklenen davranışa denir.
KAMU: Bir ülkedeki halkın bütünü.
KAMU DÜZENİ: Toplumun bütününü ilgilendiren düzen demektir.
KAMU SEKTÖRÜ: Devlet eliyle yürütülen ekonomik faaliyetlerin bütününe denir.
KAMU PERSONELİ: Devlet hizmetlerinde çalışan görevlilere denir.
KAMUOYU: Belli bir konuda toplumun büyük bir kesimince benimsenen görüş, tavır ve inançların
toplamına denir.
KAMU TÜZEL KİŞİSİ: Kamu yararı amacına dönük insan ve mal topluluklarına denir.
KAMU HUKUKU: Devletin kuruluş ve işleyişini, öteki devletlerle, kamu tüzel kişileri ve özel kişilerle olan
ilişkilerini düzenleyen kurallarının bütününü anlatır.
KAMU YÖNETİMİ kavramının 4 yönü bulunmaktadır. İşlev, Yapı, Akademik Disiplin ve Meslek’tir.
İŞLEVSEL BİR KAVRAM OLARAK KAMU YÖNETİMİ: (1) Halkın temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik
mal ve hizmetlerin üretimidir. (2) Kamu politikalarının oluşturulması ve yürütülmesiyle ilgili tüm faaliyetleri
ifade eder. (3) Kamu hizmetlerinin sunumuna ilişkin mevzuatın öngördüğü işler ile idari kararları yerine
getirmek üzere, yönetim, siyaset ve hukuk teorilerinin ve prosedürlerinin uygulanmasıdır. (4) Yasaları ve
idari düzenlemeleri uygulamakla ilgili süreçler, organizasyonlar, kamu personelinin eylem ve işlemleri
olarakta tanımlanır.
WİLSON 19. Yüzyılın son çeyreğinde yazdığı makalesinde kamu yönetimini, siyaset biliminden bağımsız
bir disiplin haline getirmek için “siyaset/yönetim ayrılığı” ilkesini savunmuştur.
MAX WEBER “İdeal Tip Bürokrasi” ilkesini savunmuş, en rasyonel ve etkili bir örgütlenme olduğuna ilişkin
düşünceler geliştirmiştir.
WİLSON ve MAX WEBER siyasetin alanıyla kamu görevlilerinin alanlarının farklı olduğunu,
SİYASETÇİLERİN kamu politikalarına ilişkin temel kararların verilmesi, KAMU GÖREVLİLERİNİN de
bunları, uzmanlık ve teknik bilgilerine göre en etkin ve tarafsız olarak uygulayacakları esasına dayanır.
FREDERICK TAYLOR “Bilimsel Yönetim” anlayışıyla her iş için en iyi tek bir yöntemin bulunabileceğini
vurgulamış, geleneksel kamu yönetimi anlayışının gelişmesini etkilemiştir.
GELENEKSEL YÖNETİM ANLAYIŞI 4 grupta toplamak mümkündür. (1) MAX WEBER’in
kavramlaştırdığı bürokrasi modeline göre örgütlenmeyi esas alır. Ayrıntılı kurallara ve biçimselliğe dayalı,
gayri şahsi, katı hiyerarşi, kariyeri esas alan ve büyük ölçüde merkeziyetçi nitelikler taşır. (2) Devletin
kamusal mal ve hizmetlerin üretim ve dağıtımında, kendi örgütleri (bürokrasi) vasıtasıyla doğrudan görev
alması gerektiği düşüncesidir. (3) Siyasi ve idari konuların birbirinden ayrılabileceği görüşüdür. Siyasiler
yapılacakları belirler, kamu yöneticileri de uygular. (4) Yönetimin özel bir biçimidir.
YENİ KAMU YÖNETİM ANLAYIŞINI hakim özellik ve eğilimler olarak 3 aşamada ele almak mümkündür.
(1) 1979-1980 ortalarına kadar süren kamuda yasal-yapısal serbestleşme (deregülasyon), kamu mal ve
hizmetlerinde sübvansiyonların kaldırılması ve diğer tasarruf önlemleridir. (2) 1985’ten itibaren
yoğunlaşan kamu iktisadi girişimlerinin özelleştirilmesi politikalarıdır. (3) 1990’lardan itibaren kamu
hizmetlerinde kalite, vatandaş odaklılık, yönetişim, katılım, hesap verebilirlik, saydamlık ve performansa
dayalı yönetim gibi ilke ve değerlerin öne çıktığı politikalar oluşturur.
C. HOOD yeni kamu yönetiminin unsarlarını 7 grupta toplar. (1) Kamu sektöründe yöneticiye geniş
yönetme serbestliği tanınması, (2) Performans ölçümü yapılması, (3) Sonuçlara, prosedürlerden daha çok
önem verilmesi, (4) Kaynakların kullanımında disiplin ve tutumluluk, (5) Kamu sektöründe rekabetin
artırılması, (6) Büyük yapılı organizasyonların, optimal büyüklükte yeni yapılara dönüştürülmesi, (7)
Kamuda, özel sektör yönetim tekniklerininin uygulanması.
YENİ KAMU YÖNETİMİ ANLAYIŞININ temel özelliklerini, hükümetlerin yaptıkları reformları, beslendiği
teorik kaynakları, bunları yorumlayanların katkılarını dikkate alarak 4 grupta incelemek mümkündür. (1)
YENİ YÖNETİM ANLAYIŞI , Max Weber’in bürokrasi modeline dayalı örgütlenme anlayışına karşı çıkar.
Weberyan modeli yöneticilerin risk almasını engellemekte, kıt kaynakları, etkin ve verimli bir şekilde
kullanmak yerine, onları israf edilmesi sonucunu doğurmaktadır. (2) Devletin faaliyet alanı daraltılmalıdır.
Minimal devlet anlayışı savunulur. Geleneksel kamu yönetiminin aksine devletin faaliyet alanının asgari
düzeyde tutulmasını savunur. (3) Kamu yönetiminin yalnızca siyasilere değil halka (kamu) karşı sorumlu
olduğunu da vurgular. (4) Piyasa yönelimlidir. Bürokrasi temelli değil, piyasa ve toplum merkezli
rasyonellik düşüncesini ikame etmek ister.
KAMU YÖNETİMİNİN ELEMANLARI (6 sınıf): Halk, örgüt, kamu politikası, norm düzeni, mali kaynak,
Kamu görevlileridir.
YÖNETİŞİM: Toplum-devlet ilişkilerinde karşılıklı etkileşime dayalı yeni bir yönetim tarzıdır. Yönetişim,
kamu yönetimi, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarını içine alan kompleks bir sistem ve bunların kendi
aralarındaki ilişkiler ağı ve karşılıklı etkileşimlerini ifade etmek için kullanılan bir kavramdır.
İYİ YÖNETİŞİMİN İLKELERİ: Sayamlık ve dürüstlük, Katılım, Verimlilik ve Etkinlik, Hesap verme
sorumluluğu, Uygun yöntemlerle halka ilişki kurmak, Yönetimin kendi kendini geliştirme ve öğrenme
kapasitesi, İyi işleyen bir hukuk devleti, Güçlü bir sivil toplum, Yerinden yönetim koşullarının gelişmiş
olması.
BÜTÜN YÖNETİMLER 4 temel işlev yürütürler. (1) İnsan kaynakları, (2) Mali yönetim, (3) Örgütün yapı ve
işleyişini idare etme, (4) Siyasa, program ve yöntem geliştirme.
KAMU YÖNETİM VE ÖZEL YÖNETİMDE FARKLILIKLAR (1) Siyasal çevre, (2) Kamu yararı, (3)
Yasallık, tarafsızlık ve süreklilik, (4) Hesap verme sorumluluğu, (5) Yönetimin esnekliği, (6) Olumsuz
dışsallıkla, (7) Hakemlik, (8) Kamu gücü, (9) Yöneticilerin motivasyonu.
STRATEJİK YÖNETİM: Günlük kararların alınmasında ve işlerin yürütülmesinde stratejik plana bağlı bir
yönetim yaklaşımıdır.
STRATEJİK PLAN: Bir örgütün ulaşmak istediği amaçları, bunlarla ilgili yol ve yöntemleri ifade eden
resmi belgedir.
SWOT ANALİZİ: Örgütün iç ve dış çevresi incelenir, güçlü ve zayıf alanlar ile fırsat ve tehditler
belirlenmeye çalışılır.
STRATEJİK YÖNETİM YAKLAŞIMININ 6 temel özelliği bulunmaktadır. (1) Gelecekte ulaşılmak istenilen
amaçların belirlenmesi, (2) Belirlenen amaçların gerçekleştirilmesiyle ilgili bir zaman planlamasının
oluşturulması, (3) Örgütün mevcut durumunun, özellikle kapasite yönünden incelenmesi ve
değerlendirilmesi, (4) Örgütün içinde yer aldığı çevrenin, bugünü ve geleceği dikkate alınarak nesnel
olarak analiz edilmesi, (5) Arzu edilen (belirlenen) amaçlara ulaşmak için, çeşitli alternatifleri dikkate
alarak bir stratejinin belirlenmesi, (6) Örgütsel çabaları, belirlenen bu strateji etrafında bütünleştirme.
STRATEJİK YÖNETİM; 1970’ten itibaren İşletmeler, karşılaştıkları sorunları çözebilmek, rekabet
edebilmek ve gelişmek için STRATEJİK YÖNETİM ANLAYIŞINA geçmişlerdir. STRATEJİK YÖNETİM;
Zamanı ve fırsatları iyi kullanma, gelecek yönelimli olma, olumsuz çevre şartlarına karşı doğru mücadele
etme ve değişime ayak uydurmanın adıdır. Üç aşamalıdır: Planla, uygula ve izle-değerlendir.
MAX WEBER’E göre devlet, belirli bir toprak parçası (ülke) üzerinde yasal olarak fiziki güç kullanma
tekelini elinde tutan insan topluluğudur. Fiziki şiddet kullanma hakkı kurum ya da bireylere yalnızca
devletin izin verdiği ölçüde tanınmaktadır. Devlet, görevlerini hukukla ve bunu yerine getirtme aracı olan
fiziki güçle yürütmektedir.
DEVLETİN FONKSİYONLARI 4 grupta toplanabilir. (1) Klasik, (2) Kaynakları harekete geçirici, (3)
Sosyal, (4) Hakemlik.
Önceleri planlayıcı, müdahaleci ve işletmeci devlet anlayışı egemen iken 1980’li yılların başından itibaren
devlet yönetiminde liberal düşünce önem kazanmış, bütün ülkelerde piyasa ekonomisine doğru güçlü bir
eğilim ortaya çıkmıştır.
ÖZELLEŞTİRMENİN amacı devleti küçültmek, piyasa sistemini güçlendirmektir.
JOHN LOCK’A (Lost filmi aklıma geldi :)) Yönetimin meşru rolü, hayat, özgürlük ve mülkiyetin
korunmasıyla sınırlıdır.
THOMAS JEFFERSON’a göre “En iyi yönetim, en az yönetimdir”.
A. SMİTH’E göre piyasa “görünmez el” mekanizmasına göre işler.
LİBERALLERE göre piyasa, kendi kendini düzenleyen mekanizmadır.
- 1. ünite bitti -
2. ÜNİTE : Yönetim İlkeleri
YÖNETİM İLKELERİ: Kamu yönetiminin örgütlenişi, işleyişi ve sorumluluğuna ilişkin ilke ve kurallara
denir.
KAMU YÖNETİMİNE EGEMEN OLAN İLKELER: Örgütlenme, planlama, bütçeleme, karar verme,
yönlendirme, koordinasyon ve denetim, hesap verebilirlik, saydamlık, katılımcılık, etkinlik ve verimlilik,
yasallık, tarafsızlık gibi yönetimin işleyişi, performansı ve sorumluluğu ile ilgili ilkeler.
ÖRGÜTLENME: Kamu hizmetleri için gerekli olan araç ve kaynakları bir düzende toplamak, yetki, görev
ve sorumluluklarını belirleyerek bir yapı oluşturmaktır.
YERİNDEN YÖNETİM: Bölgesel ve yerel nitelikteki fonkisyonların/hizmetlerin merkezi yönetimin
hiyerarşik yapısı dışındaki özerk birimlerce yürütülmesidir.
MERKEZDEN YÖNETİM: Faydası ülke geneline yayılmış, çoğu zaman yerel ölçekte yürütülmesi mümkün
olmayan genel nitelikteki kamu hizmetlerine ilişkin politika belirleme, karar verme ve bunları yürütme
fonksiyonlarının merkezi hükümetin emir ve komutası altındaki organlar/örgütler tarafından yerine
getirilmesidir.
MERKEZDEN Yönetim, Siyasi ve İdari olarak ikiye ayrılır.
SİYASİ BAKIMDAN MERKEZDEN YÖNETİM, bir ülkede yasama organının ve hükümetin tek olmasını ve
dolayısıyla siyasi otoritenin tamamen merkezdeki iktidarda toplanmasını ve hukuki birliğin mevcut
bulunmasını ifade eder. Üniter devlet (tekçi devlet) denilir. Örnek: Türkiye
ÜNİTER DEVLET: Merkezi nitelikli tek bir yasama, yürütme ve yargı erkini içeren devlet örgütlenme
türüdür.
İDARİ BAKIMDAN MERKEZDEN YÖNETİM, Kamu hizmetlerine ilişkin politikaların belirlenmesi ve
kararların alınması yetkisi merkezi organlarda toplandığı gibi, bunların yürütülmesine ilişkin inisiyatif de bu
organların elindedir. İngiltere, İsveç, Danimarka, Hollanda ve İtalya’da geniş bir “idari yerinden yönetim”
uygulanmaktadır. Türkiye’de hem siyasi merkeziyet, hem de idari merkeziyet söz konusudur.
MERKEZDEN YÖNETİMİN ÖZELLİKLERİ: (1) Kamu hizmetlerine ilişkin politika belirleme, karar alma ve
yürütme yetkisi merkezi bir organın elinde toplanmıştır. (2) Merkezi organ, söz konusu hizmetlere ilişkin
faaliyetleri bölge ve il düzeyindeki kuruluşları aracılığıyla yürütür. (3) Finansman ve harcamalara ilişkin
işler, merkezden yönetilir. (4) Görev alacak personelin atanması işlemi, merkez tarafından yürütülür.
Merkeze (başkent) bilgi verilmesi şartıyla bölge ya da ildeki kuruluşlar, yer değiştirme veya terfi işlemlerini
yapabilir.
MERKEZDEN YÖNETİMİN YARARLARI: (1) Merkezi hükümetin siyasi ve idari bakımdan güçlenmesine
imkan sağlar. Yönetimde birlik ve bütünlüğün gerçekleşmesine yardımcı olur. (2) Ekonomik ve sosyal
kalkınmanın bölgeler arasında dengeli bir şekilde yürütülmesini ve kamu hizmetlerinin belirli bir standartta
ülke düzeyinde sunulmasını sağlayabilir. (3) İdarenin tarafsızlığı daha fazla temin edilebilir. Kamu
görevlileri bölgeler etki altında kalmadan merkezin denetim ve gözetiminde tarafsız hizmet yapabilir. (4)
Ülke kaynaklarının daha rasyonel ve planlı kullanılmasıyla hizmet maliyetlerinin düşmesini sağlayabilir. (5)
Milli savunma ve diplomasi gibi hizmetler, yerinden yönetime göre örgütlenemez.
MERKEZDEN YÖNETİMİN ZARARLARI: (1) Kamu hizmetlerinde gecikmeye ve kırtasiyeciliğe neden
olabilir. O ona, o ona, o ona... (2) Alınan kararlar, yerel halkın tercihleri ve önceliklerine uygun
düşmeyebilir. Böylece kaynak israfına sebep olur. (3) Memurlara kendi alanlarında fazla bir inisiyatif
tanınmaz. Bu da memurların bilgi ve becerilerini değerlendirmeye, geliştirmeye engel olur ve hizmetler
konusunda ilgisizlik ve isteksizlik ortaya çıkabilir. (4) Günlük ve rutin işlerin içine girmesi, aşırı derecede
hizmetle yükümlü olması sonucunu doğurur. Hizmet yükü arttığından temel fonksiyonların yürütülmesine
engel olur, etkinliği azalabilir, hantallık artabilir. (5) Halkın kamu hizmetlerine karşı ilgi ve katılımını
azaltabilir. Halk, kendisini ilgilendiren konularda görüşü alınmadığından pasif kalmakta ve herşeyi
devletten bekler duruma gelmektedir. Halbuki demokrasilerde önemli olan halkın yönetime katılmasını
sağlamak ve sosyal sorumluluğu geliştirmektir.
YETKİ GENİŞLİĞİ: Merkezde toplanmış yetkilerin bir bölümünün, merkezin denetimi altında, merkezdeki
ve taşradaki bazı üst düzey yöneticilere aktarılmasıdır. Yetki genişliğine sahip yönetici bağımsız karar
alabilir ancak merkeze bilgi vermesi gerekir. Haliyle vatandaşlar anlaşmazlıklarda şikayetlerini merkezi
kuruma yapabilir. Bu haliyle yetki genişliği, yerinde yönetim ilkesinden ayrılmaktadır. Yerinden yönetimde,
karar alma ve bunları yürütme yetkisi, seçimle iş başına gelen ve merkezden bağımsız/özerk
organ(lar)dadır. Kaymakamlara yetki genişliği tanınmamıştır.
YETKİ DEVRİ ve İMZA YETKİSİ: Yetkinin kaynağı yasalardır. Yöneticiler, sınırlarını belirtmek şartıyla
yardımcılarına ya da diğer astlarına devredebilirler. Yetkinin devredilmesi veya imza yetkisinin başkasına
verilmesi amirin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Her zaman yetkisini geri alabilir.
YERİNDEN YÖNETİM; Siyasi ve idari olmak üzere ikiye ayrılır.
SİYASİ YERİNDEN YÖNETİM, siyasi gücün merkezi yönetim ile bölgesel yönetim arasında bölüşümüdür.
İl, cumhuriyet, kanton ve eyalet gibi bölgesel yönetim üniteleri egemenliğin bir parçasına sahiptir. Yasama
ve yürütme konularında bazı yetkiler verilmektedir. Bölgesel yönetim birimilerinin yetkileri federal anayasa
tarafından düzenlenmektedir. Örn: ABD. Federalizm, üniter devletin zıddıdır.
FEDERALİZM: Birçok devletin özel yasalara ve bağımsızlığa sahip olarak tek bir devlet durumunda
birleşmeleri yöntemidir. Örn: ABD, Rusya, Kanada, Avustralya, Hindistan... Kültürel yönden homojen
olmayan ve sosyo-ekonomik farklılıkları bulunan devletlerde uygulanmaktadır.
ÜNİTER DEVLET sisteminde, Merkezi yönetim ve Yerel yönetim vardır. FEDERAL SİSTEMDE ise ikisinin
arasında bir de Eyalet yönetimi vardır. Üniter Devlete örnek: Türkiye. EYALETLER otoritesini doğrudan
halktan alır. Yapısal olarak merkezi hükümetin müdahalesinden korunmuştur. Fonksiyonel olarak ise
birçok faaliyeti federal hükümetle birlikte yaparlar. Örn: Başkanın seçimi.
İDARİ YERİNDEN YÖNETİM; Yerel nitelikteki kamu hizmetleriyle iktisadi, ticari, kültürel ve teknik bazı
fonksiyonların merkezi yönetimin hiyerarşik yapısı dışındaki kamu tüzel kişiliklerince yürütülmesidir. Bütün
ülkelerde yaygın bir şekilde uygulanmaktadır. AMACI: Aşırı merkeziyetçiliğin sakıncalarını ortadan
kaldırmak, halkın yönetime katılmasını sağlamak, yerel ihtiyaçlarla hizmetler arasında denge kurmak,
kamu hizmetlerindeki verimi/etkinliği artırmaktır.
İDARİ YERİNDEN YÖNETİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ; (1) Devlet kuruluşları özerk bir statüye sahiptir.
Özerklik, ilgili kuruluşun yasalarla belirlenen çerçevede idari ve mali alanda serbest hareket etmesidir.
Fakat bağımsızlık ve dokunulmazlık anlamına gelmez. (2) Merkezden yönetimde hizmetten yararlananlar,
hizmete ilişkin konulardaki kararlara katılamadıkları ve daha çok pasif bir durumda (edilgen) oldukları
halde, İDARİ Yerinden Yönetim’le aktif ve katılmacı bir duruma geçmektedirler. Halk, doğrudan ya da
dolaylı yollarla hizmetlere katılmakta ve hizmetlere ilişkin politikaları etkilemektedir. (3) Müstakil tüzel
kişilikleri bulunmaktadır. Tüzel kişilik, özerkliğin temel koşuludur. (4) Kendilerine ait bütçeleri vardır. Bu da
mali özerkliğin bir sonucudur. Harcamaları kendi gelir kaynaklarından yaparlar ve yeni kaynaklar
oluşturabilirler. (5) Kendi organları tarafından yönetilirler. Bu organlar, genellikle seçimle belirlenir. (6)
Merkezi yönetim ile Yerinden yönetim kuruluşları arasındaki ilişki “idari vesayet” ilişkisidir. (7) Ya
doğrudan ya da kanunun verdiği bir yetkiye dayanılarak kurulurlar.
- YERİNDEN YÖNETİMİN YARARLARI; Bütün ülkelerde geniş bir alanda uygulanmaktadır. Sağladığı
yararlar: (1) Demokratik değerlerin gelişmesine, halkın yönetime katılmasına geniş bir alanda olanak
sağlamakta, bu konulardaki bilgi ve deneyimlerin ilerletilmesine ortam hazırlamaktadır. (2) Hizmetlerin
ihtiyaçlara ve koşullara uygun olarak yürütülmesini sağlar. (3) Hizmetlerde gecikme ortadan kalkar,
kırtasiyecilik azalır. Verimlilik ve etkinlik artar. (4) Merkezi yönetimin yükü hafiflemiş olur.
- YERİNDEN YÖNETİMİN SAKINCALARI; (1) Bölgeler bakımından kamu hizmetlerinin dengeli ve eşit
sunulmaması riskini taşır. (2) Birlik ve bütünlüğün bozulmasına zemin hazırlayabilir. (3) Ölçek sorunlarının
yaşanması ve hizmetlerde olumsuz dışsallıkların ortaya çıkması olasıdır. Ölçek sorunu, hizmet
maliyetlerini arttırır. Dışsallıklar ise yönetimler arasında iş birliğini gerekli kılar. (son maddeden bir şey
anlamadım; Sürrealist düşüncelerin varyasyonuna optimal bir bakış açısı katar gibi bir şey!).
- YERİNDE YÖNETİMİN ÇEŞİTLERİ; (1) Fonksiyonel (hizmet), (2) Coğrafi.
FONKSİYONEL (HİZMET) YERİNDEN YÖNETİM; Belirli bazı işlevlerin merkezden alınarak özerk
kurumlara aktarılmasıdır. Söz konusu hizmetlerin daha rasyonel, çabuk ve verimli yürütülmesi amaçlanır.
Belirli bir işlev ya da fonksiyonları yürütecek bir örgüt oluşturulmaktadır. Örn: Üniversiteler, KİT, Ticaret
ve Sanayi odaları, Barolar, Tabipler birliği, Mimar ve Mühendisler birliği gibi...
COĞRAFİ YERİNDEN YÖNETİM; İdari bazı görevlerin yürütülme yetkisinin, merkezi yönetime Bağlı
olmayan ve karar organları seçmenlerin oylarıyla belirlenen bölge, il, belediye veya köy gibi faaliyetleri
belirli bir coğrafi alanla sınırlı olan yönetimlere verilmesidir. Özerklik, hizmetle ilgili kişilere ya da bölgeye
değil, bizatihi (eğitim, bilim, kültür gibi) fonksiyonun kendisine verilmektedir.
DESANTRALİZASYON; Yerinden yönetimleştirme/ademi-merkeziyetçilik. KLASİK anlamda, merkezden
yerel yönetimlere doğru yetki, görev ve kaynak aktarımını ifade eder. MODERN anlamda, merkezi
yönetimin elindeki planlama, karar verme ve kamu gelirlerinin toplanması gibi idari yetkilerin bir kısmının,
taşra kuruluşlarına, yerel yönetimlere, federe birimlere, yarı özerk kamu kurumlarına, meslek kuruluşlarına
ve idarenin dışındaki gönüllü örgütlere (dernek ve vakıf gibi) aktarılmasıdır. Aynı zamanda bir örgütte
yetkilerin üst basamaktan orta ve alt birimlere doğru aktarılması sürecini de ifade eder. Yetki genişliği,
yetki devri, hizmette yerellik, özelleştirme; modern anlamda desentralizasyon kavramı içinde
değerlendirilmektedir. İkiye ayrılır. İÇ DESANTRALİZASYON; bir örgütün üst basamaklarında toplanan
yetkilerin alt birimlere aktarılması, personelin yetkilendirilmesi sürecidir. DIŞ DESANTRALİZASYON;
merkezi yönetimden yerel yönetim birimlerine, gönüllü kuruluşlara, piyasa mekanizmasına doğru yetki ve
görevlerin aktarılması sürecidir. Örn: Kurumların ihale ile işlerini özel kurumlar yaptırması, dış
desantralizasyona örnektir.
HİZMETTE YERELLİK İLKESİ; Bireyi ve yereli güçlendirmeyi, onları yapabilir (muktedir) kılmayı hedefler.
Mümkün olduğu kadar karar mekanizmalarını vatandaşa yaklaştırmak, üye devletlerin ulusal kimliklerini
güvence altına almak ve haklarını korumak, yerel yönetimlerin özerkliğini korumak, yurttaşların Avrupa’nın
bütünleşme sürecini benimsemelerini sağlamaktır. Avrupa birliğinin kurucu unsuru olan Maastricht
Anlaşmasında (1992) yerellik ilkesine vurgu yapılmıştır. Hizmette yerellik ilkesi ülkemizde 5393 sayılı
Belediye Kanununda “Belediye hizmetleri, vatandaşlara en yakın yerlerde ve en uygun yöntemlerle
sunulur” hükmü yer alır.
SAYDAMLIK; Resmi bilgi ve belgelere ulaşma hakkı, kamu politikası üreten organların toplantılarını
izleme hakkı ile önemli proje ve kararların, halkın görüşünü başvurularak alınmasıdır. Ülkemizde, 2003
yılında Bilgi Edinme Hakkı kanunuyla kabul edilmiştir. Devlet sırrı, istihbari bilgiler, ticari sırlar vs bunun
dışındadır.
HESAP VEREBİLİRLİK; Yönetimde alınan kararları, yapılan işleri ve harcamaları açıklama, nedenlerini
izah etme ve gerekçelendirme zorunluluğu olarak tanımlanabilir. Hesap verilen makamag öre 6’ya ayrılır.
Yöntesel hesap verme, Siyasal hesap verme, Yasal hesap verme, Sayışta’a hesap verme, Profesyonel
hesap verme, Toplumsal hesap verme.
YÖNETSEL HESAP VEREBİLİRLİK iki biçimde uygulanır. (1) Hiyerarşik üstlere karşı hesap verebilirlik,
(2) Veyaset makamlarına karşı hesap verebilirlik: Merkezi yönetim ile yerinde yönetim arasında işleyen bir
mekazinmadır.
AB’de “Avrupa idari alanı”nın genişleme sürecinde yapılan müzakereler, 4 ilkede yürümektedir:
saydamlık, etkinlik ve verimlilik, katılımcılık, hesap verebilirlik.
- 2. ünite bitti -
3. ÜNİTE : Kamu Yönetimi biliminin Gelişimi
KAMU YÖNETİMİ BİLİMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI: İLK ÖNCÜLER: Avrupa’da kamu yönetimi üzerine ilk
incelemelerin Fransa’da Charles Jean Bonnin tarafından 1812’de yayınlanan Kamu Yönetimi İlkeleri
kitabıyla başladığı söylenmektedir. ABD’de Woodrow Wilson, 1887’de yayınladığı Yönetimin İncelenmesi
adlı makale ile kamu yönetiminin kurucusudur. Frank J. Goodnow, 1900 yılında yayınladığı Siyaset ve
Yönetim adlı eserinde, Siyaseti ve Yönetimin iki ayrı alan olduğunu kabul eder.
KAMU YÖNETİMİ BİLİMİNİN GELİŞİMİNDE KLASİK DÖNEM: (1) Taylor 1911’de Bilimsel Yönetim
ilkelerini, (2) Weber 1920’de Bürokrasi Teorisi, (3) Fayold 1916’da Genel ve Sanayi Yönetimi, (4) Gulick
ve Urwick 1937’de derledikleri Yönetim Bilimi Üzerine Makaleler adlı kitaplar yayınlanmıştır. Bilimsel
yönetim kavramının asıl sahibi Louis D. Brandeis’tir.
(1) TAYLOR’UN BİLİMSEL YÖNETİM ANLAYIŞININ ÖZELLİKLERİ: (1) Bilimsel yönetim teknikleri
kullanılmalı, (2) Çalışanların yönetilmesi ve ölçülmesinde bilimsel ölçütlerle verimlilik sağlanmalı, (3) En
verimli kişileri işe almak için eleman seçimlerinde bilimsel yöntemler ve ölçütler kullanılmadır. (4) Bilimsel
ilkelerin uygulanmasında çalışanların iş birliğini kazanmak gerekir. (5) Yönetimde çalışanların işleri
arasında, rol ve sorumlulukların belirlendiği rasyonel bir iş bölümünün yapılması gerekir.
(2) FAYOLDUN’UN GÖRÜŞLERİ; Yönetim, her yerde uygulanabilecek ilkelere sahiptir. İlkelerini on dört
başlık altında toplamıştır. İş bölümü, otorite, disiplin, komuta birliği, yönetim birliği, genel çıkarların özel
çıkarlardan üstünlüğü, merkeziyetçilik, otorite zinciri, iş ödüllendirmesi, hakkaniyet, personelin
memuriyetinde istikrar, inisiyatif, birlik ruhu. 5 temel yönetim unsuru (PÖYED) şunlardır: Planlama,
Örgütleme, Yöneltme, Eşgüdüm, Denetim.
YÖNETİM BİRLİĞİ: Aynı amaca hizmet eden faaliyetlerin bir plan ve programa bağlı olarak yönetici
tarafından yürütülmesi.
KOMUTA BİRLİĞİ: Her astın bir üstten emir alması.
(3) GULİCK: Fayold’a ait 5 yönetim fonksiyonunu 7’ye (POSDCORB) çıkarmıştır. Planlama, Örgütleme,
Yöneltme, Eşgüdüm, Mali planlama, Haberleşme, Personel yönetimi. İşbölümü bir örgütün temelidir.
(4) WEBER: Bürokrasinin sahip olduğunu düşündüğü bazı özellikler: (1) Modern bir yönetim yapısı
uzmanlaşmanın olduğu, (2) Görev hiyerarşisinin belirlendiği, (3) Kamu bürokrasisi işlemlerinin gizli
olduğu, (4) Özel hayat-iş hayatı ayrımının olduğu, (5) Daimi memurluğun olduğu, (6) Düzenli maaşın
ödendiği, (7) Bütün işlemlerin kayıtlarının tutulduğu bir yapıdır.
WILLIOUGHBY, 1921’de ABD’de Bütçe Reformu Hareketi kitabı ile ilk kamu bütçesi oluşturmanın ana
unsurlarını ortaya koymuştur.
LEONARDO D. WHITE, 1926’da ilk kamu yönetimi ders kitabı Kamu Yönetimi İncelemesine Giriş’i
yayınlamıştır.
KAMU YÖNETİMİ BİLİMİNİN GELİŞİMİNDE ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ YAKLAŞIMI: Bu konuya ilk dikkati
çeken Mary Parker Follett’tir. Emirlerin Verilmesi adlı makaleyi kaleme almıştır. Örgütlerde çalışanların
katılım ve işbirliğine ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyar. Yönetim, birileriyle birlikte güç kullanımıdır.
CHESTER BERNARD, 1938’de Yürütmenin Fonksiyonları adlı çalışmasını yapmıştır. Klasik yaklaşımların
yetersiz olduğunu, örgütlerin doğal boyutunun da göz önüne alınması gerektiğini söylemiştir.
ELTON MAYO, en önemli davranışsal çalışmalardan biri olan İnsan İlişkileri Teorisini yapmıştır.
YÖNETİMDE insan odaklı davranışsal yaklaşımlar ilk önce Follett, Bernard, Mayo ve daha sonrasında ise
Maslow’un İhtiyaç Hiyerarşisi, Herzber’in Motivasyon Hijyen Teorisi, McGregor’un X ve Y Teorisi,
Argyris’in Olgunsuzluk-Olgunluk Teorisi ve Karma Modeli ile incelenmiştir.
SİYASET-YÖNETİM BİRLİKTELİĞİ ANLAYIŞI: Woodrow Wilson ve Frant J. Goodnow kamu yönetimi
biliminin ilk öncüleri, Siyaset ve Yönetimi ayrı alanlar olduğunu ifade eder. Herbert Simon ise ikisini
ayırmanın çok anlamlı olmadığını öne sürmüş, 1946 yılında Yönetimin Atasözleri adlı yazısını yazmıştır.
Yönetimin karar verme süreci olduğunu da öne sürer.
PAUL APPLEBY, 1945 yılında yazdığı Büyük Demokrasi kitabında, kamu yönetimi karar süreçlerinde
teorik anlamda siyaset-yönetim ayırımının olduğunda ısrar edilmesinin gerçeklere çok uygun düşmediğini
vurgulamaktadır.
DWIGHT WALDO, 1948’de yazdığı ve 1984’te yeniden basılan İdari Devlet kitabıyla demokratik
değerlerle kamu yönetimi felsefesini bir araya getirmiştir.
KAMU YÖNETİMİ BİLİMİNİN GELİŞİMİNDE YENİ EĞİLİMLER: YENİ KAMU YÖNETİMİ VE YENİ
KAMU HİZMETİ; H. George Frederickson, Yeni Bir Kamu Yönetimine Doğru makalesini yazmıştır. Yeni
kamu yönetimi hareketini, ikinci nesil davranışçılık olarak adlandırmıştır. Kamu yönetimi halkın
ihtiyaçlarına daha fazla önem veren, daha fazla müşteri ve vatandaş odaklı, daha kuralcı ve daha bilimsel
esaslara göre gerçekleştirilmelidir. David Osborne ve Ted Gaebler (1992)’de yayınladıkları Kamu
Yönetiminin Yeniden İcadı adlı kitaplarıyla yeni kamu yönetimi anlayışını sistematize etmişlerdir. Kamu
yönetimi, hizmet sunumunda rekabeti artırmalıdır. Denetim daha çok kamuoyu ve halk tarafından
yapılmalıdır. Performansa dayalı bir yönetim anlayışı oluşturulmalıdır. Kamu kurumları, stratejik yönetim
anlayışına sahip olmalıdır. Amaç ve hedefler ana belirleyici olmalıdır. Kamu kurumları, özel sektör
tekniklerini kullanmalı ve vatandaşı müşteri gibi görmelidir. Kamu ekonomisi, piyasa ekonomisi gibi
çalıştırılmalıdır. Devlet mümkün olduğu kadar küçülmeli, diğer sektörleri harekete geçirici önlemler
almalıdır ki, böylece gönüllü kuruluşlar ve özel sektörün kamu hizmeti sunmadaki potansiyeli daha verimli
şekilde kullanılabilsin. Kamu yönetimi katılımcı yönetimi benimsemelidir. Mümkün olduğu kadar
yerelleşme imkanı sağlamalıdır.
JANET DENHART ve ROBERT DENHART, Yeni kamu yönetimi yaklaşımının kamu yöneticilerine birer
müteşebbis vizyonu sağladığını, özelleştirilmiş kamu yönetimi ve özel sektörün değerleri ve
uygulamalarının benimsenmesi konularında önemli rol oynadığını söylemektedirler. Ayrıca demokratik
vatandaşlık, sivil toplum, örgütsel insanlık ve söyleme dayanan bir hareketten söz ederler. Kamu
görevlilerinin toplumu kontrol etme yönlendirmekten ziyade vatandaşlara yardım ve onların ortak
çıkarlarını korumak olan rolünü ortaya koymak için yedi ilke önerir: (1) Kamu görevlisinin görevi onlara
hizmet etmektir. (2) Kamu yararı, bir ara ürün değil bir amaçtır. (3) Kamu görevlisi stratejik düşünür ama
demokratik şekilde hareket eder. (4) Müşterilere değil vatandaşlara hizmet eder. (5) Hesap verebilirliği
sağlamak zordur. Kamu görevlisi, özel sektöre göre daha dikkatli olmalı, aynı zamanda anayasaya, ilgili
yasal düzenlemelere, mesleki standartlar, kültürel değerler ve vatandaş çıkarlarına sahip çıkmalıdır. (6)
Sadece üretkenliğe ve verimliliğe değil, insana değer verilmelidir. (7) Girişimcilikten daha fazla
vatandaşlığa ve kamu hizmetine değer vermelidir.
TÜRKİYE’DE KAMU YÖNETİMİBİLİMİNİN GELİŞİMİ: Kamu yönetimi incelemesini yapacak kurumsal
gelişim ilk olarak Türkiye Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE), BM desteğiyle 1952’de
kurulmuştur. Üç amacı gerçekleştirmek için kurulmuştur: (1) Kamu yöneticilerinin çağdaş yönetim
anlayışına göre geliştirilmesi için çalışmalarda bulunmak, (2) Yönetim konusunda öğretim elemanı
yetiştirmek ve bu konuda çalışan diğer kurumlara katkılarda bulunmak, (3) Kamu görevlilerinin yönetim
alanında gelişmelerini ve uzmanlaşmalarını sağlamaktır.
- 3. ünite bitti -
4. ÜNİTE : Bürokrasi
BÜROKRASİ kavramı ilk defa Fransa’da 1745 yılında Vicent de Gournay tarafından kullanılmıştır.
RASYONEL ÖRGÜT; Bürokrasi, belirli özelliklere sahip bir örgüt biçimidir. Bu tanım Max Weber’le birlikte
ortaya çıkmıştır. Weber’e göre işbölümü, otorite hiyerarşisi, yazıl kurallar, yazışmaların ve faaliyetlerin
dosyalanması, gayrişahsilik, disipline olmuş bir yapı ve resmi pozisyonlardan oluşan örgüt biçimidir. Yani
rasyonel bir örgüt biçimidir.
KAMU YÖNETİMİ; Bürokrasi siyasi sistemin bir parçası olan yönetsel yapıyı ve onun eylemlerini anlatır.
Devletteki örgütler bütününe ve yaptıkları işlere denir. Bürokrasiye devlet idaresi anlamı da verilmektedir.
GOURNAY, bürokrasiye daha çok olumsuz anlamda kullanmıştır.
JOHN STUART MILL’de bürokrasiyi devlet işlerinin profesyonel yöneticilerin elinde olduğu bir sistem
olarak tanımlar.
ARİSTOKRASİ: Ekonomik, toplumsal ve siyasal gücün soylular sınıfının elinde bulunduğu tarihi yönetim
biçimi.
MONARŞİ: Siyasi otoritenin genellikle miras yolu ile bir kişinin üzerinde toplandığı devlet düzeni veya
rejim, tek erklik.
BÜYÜK YAPILI ÖRGÜTLER VE MODERN TOPLUM: Son olarak bürokrasi, toplumda büyük yapılı
örgütlerin gelişimini anlatmak için kullanılır. Her örgüt bürokrasi olarak değerlendirilebilir.
ALBROW, Bürokrasinin 7 anlamından söz etmiştir. (1) Rasyonel örgüt, (2) Örgütsel verimsizlik, (3)
Memurlar tarafından yönetim, (4) Kamu yönetimi, (5) Memurlar düzeni, (6) Örgüt, (7) Modern toplum.
KARL MARX’IN DÜŞÜNCESİNDE BÜROKRASİ: Burjuva çıkarlarını destekleme ve kapitalist sistemin
savunma mekanizması olarak değerlendirmiştir. Yani egemen sınıfın çıkarlarını savunduğuna inanır.
Bürokrasi, devlet ile sivil toplum arasında yer alır. Sosyalizmin köleliğe yol açacağını öne sürmüştür.
LİBERAL DÜŞÜNCEDE BÜROKRASİ: (1) JOHN STUART MİLL, devlet müdahalelerine ve bürokrasiye
bireysel özgürlükler açsından yaklaşmış, büyüyen bir devletin ve bürokrasinin özgürlükler yönünden
tehlikeleri üzerinde durmuş ve “sınırlı devlet” ve dolayısıyla “sınırlı bürokrasi” tezini savunmuştur. Asıl
olan bireyin yeteniğini geliştirmesi ve açığa çıkarılmasını savunur. Devletin yetkilerinin artması, bireysel
özgürlüklerin zararınadır. Devlet ne kadar çok fonksiyon üstlenirse o kadar çok meslek ortaya çıkar.
Böylece bünyesinde beleşçi sayısı artar. En kabiliyetliler ve ehliyetli insanlar devlet bünyesinde toplanırsa,
geriye kalanlar herşeyi bunlardan bekler ve toplumun yeteneği tekelleşir. Memur kitlesi, birbirlerine bağlı
oldukları ve sabit kurallara göre iş gördüklerinden, kırtasiyeci bir tavırla iş yapmak eğilimindedirler.
Yönetim işinin profesyonellerin elinde olmasına bürokrasi demektedir. Bürokrasi, halkı temsil eden
organların genel kontrolü altında olmalıdır. (2) LUDWIG VON MISES, Bürokrasiye devlete ilişkin bir olgu
olarak bakmakta ve kamu hizmetlerini görmek üzere başvurulan bir usul, idare sistemi ve özel girişimin
yerine devlet teşebbüsünün ikame edilmesi gibi anlamlar vermektedir. Belirli hizmet ve alanlarda
bürokrasiyi, demokrasi için zorunlu görmektedir. Demokratik rejimlerde bürokrasi; kanunlara ve bütçeye
harfiyen uymak suretiyle işleri idare etmek demektir. Karşı çıktığı şey: (1) Devletin faaliyet alanının
genişlemesi, ekonomik hayatta özel işletmelerin alanına girmesi ve piyasa ekonomisine müdahaleciliğidir.
Bu müdahaleyi Totaliterizm olarak görür. Bürokratik otorite, bireylerin kendi işlerini serbestçe
yönetebilme özgürlüklerini sınırlayan ve devlete çok sayıda görev yükleyen bir yönetim sisteminin
sonucudur.
TOTALİTERİZM: Demokratik hak ve özgürlüklerin baskı altında tutulduğu, bütün yetkilerin bir elde veya
küçük bir yönetici grubunun elinde toplandığı demokratik olmayan devlet düzeni.
BÜROKRASİ VE OLİGARŞİ; ROBERT MICHELS bürokratikleşmeyi, modern toplumların oligarşik
eğilimlerine bağlamaya çalışan ilk kuramcılardandır. 1911’de Oligarşinin Tunç Kanunu adlı teorisini
geliştirmiştir. Modern büyük ölçekli örgütlerin, oligarşik özellik gösterdiklerini ifade eder. Bütün büyük
örgütlerin demokrasi ihtimalini ortadan kaldıracak bir bürokratik yapı geliştirme eğiliminde olduğu
sonucuna varmıştır. Hiçbir gücün Oligarşinin Tuç Kanunu ile başa çıkamayacağı sonucuna varmıştır.
MAX WEBER’E GÖRE BÜROKRASİ; Bürokratik örgütün yapısını ve işlemlerini analiz ederken ortaya
koyduğu bürokrasi modelini “ideal tip” olarak kavramlaştırmıştır. Buradaki ideal; iyi, güzel, olması
gereken anlamında değildir. Ölçümlerde kullanılabilecek bir kalıp, çerçeve demektir. (1) YASALARLA
DÜZENLENMİŞ YETKİ ALANI: Bürokratik yapılarda amaçların gerçekleştirilebilmek için gerekli düzenli
çalışmalar, resmi görevler olarak, belirli bir biçimde dağıtılır. (2) GÖREV HİYERARŞİSİ VE OTORİTENİN
KADEMELENMESİ: Görevler hiyerarşik bir düzen içinde yürütülür. (3) YÖNETİMİN YAZILI BELGELERE
DAYANDIRILMASI : Gerektiğinde kullanılmak üzere bu belgeler saklanır. (4) YETKİ VE GÖREVLERDE
UZMANLAŞMA: Çalışanlar, zamanla alanlarında uzmanlaşırlar. (5) KURALLARA BAĞLILIK VE
BİÇİMSELLİK: Bürokrasi, yazılı ve resmi kurallara göre işler. (6) GAYRİŞAHSİLİK: Çalışanların
vatandaşa karşı davranışı, kişisel düşüncelere değil, rasyonel bir yönetim anlayışına dayanır. (7)
KARİYER YAPISI: Memuriyet bir meslektir. Terfi durumu mevcuttur. (8) KAMU VE ÖZEL HAYATIN
AYRIŞMASI: Bürokratik örgüt, porsonelin kişiliğinden ayrı bir varlıktır. Kamu malları, kimsenin babasının
malı değildir. Weber’e göre bürokrasinin temel özelliği “rasyonelliği” ve “yasallığı”dır. Bütün bunlar
Rasyonel bürokrasidir.
PATRİMONYAL BÜROKRASİ VE RASYONEL BÜROKRASİ : WEBER, iki tip bürokrasiden bahsetmiştir.
Patrimonyal ve rasyonel. Patrimonyal, kölelik sisteminin yaygın olduğu dönemi ilgilendirir. Geleneksel
yöneticilere dayanır. Ülke hükümdarın kişisel mülkiyetidir. Roma imp, Bizan İmp, Eski Mısır...
YASAL-RASYONEL BÜROKRASİNİN ÜSTÜNLÜKLERİ: (1) Etkin ve verimli bir örgüt biçimidir. (2)
Vazgeçilmez bir örgüt biçimidir. (3) Güçlü bir örgüt biçimidir ve bürokratik aygıtın kalıcı bir niteliği söz
konusudur. (4) Genişleme ve büyüme eğilimindedir.
WEBER’E GÖRE OTORİTE: Otoritenin meşruluğunu çok önemser. Güç ile otoriteyi birbirinden ayırır.
Otoritenin meşruluğu konusunda üç çeşit inanç vardır. (1) Geleneksel otorite, (2) Karizmatik otorite, (3)
Yasal otorite.
WEBER SONRASI BÜROKRASİ DÜŞÜNCESİ: Teknokrasi: Uzmanlık alanları ve teknolojinin gerekleri
doğrultusunda hereket eden teknotraklara dayalı yönetim biçimidir. Teknokrat: Belirli bir uzmanlık
alanında kendisini yetiştirmiş, karar alma mekanizmalarını bilgi ve teknik uzmanlığı dolayısıyla
etkilemekte olan kamu ve özel yönetimdeki görevlilerdir.
BÜROKRASİNİN TEMEL İŞLEVLERİ: Kamu bürokrasilerinin temel işlevi, yasaları ve kamu politikası
kararlarını uygulamak, sevk ve idare işlerini yerine getirmektir. Kamu bürokrasilerinin yürütmekte oldukları
temel işlevleri 3 ana grupta toplamak mümkündür. (1) Sevk ve idare işleri, (2) Kamu politikası kararlarının
hazırlanması, (3) Devlet yönetiminde istikrar ve süreklilik.
BÜROKRASİNİN GÜÇ KAYNAKLARI: (1) Bilgi ve uzmanlık, (2) Hızlı karar verme iktidarı, (3) Devamlı ve
istikrarlı statü, (4) Özerk yapı, (5) Örgüt ideolojisi, (6) Bütçeleme ve planlama.
SİYASİ KURUMLARIN GÜÇ KAYNAKLARI: (1) Meşruiyet, (2) Bütçe yapma yetkisi, (3) Halka
dayanmaları, (4) Karşı bürokrasi oluşturma, (5) Bürokrasiyi siyallaştırma.
- 4. ünite bitti -
5. ÜNİTE : Merkezi Yönetim
MERKEZ (BAŞKENT) ÖRGÜTÜ; (1) CUMHURBAŞKANI: T.C.’ni ve Türk milletini temsil eder.
Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir. 1924 ve 1961
anayasalarından farklı olarak 1982 anayasası Cumhurbaşkanının yetkilerini güçlendirmiştir. SEÇİMİ:
2007 yılında değiştirilen 101. Maddesine göre Cumhurbaşkanı, (1) 40 yaşını doldurmuş, (2) Yüksek
öğrenim yapmış, (3) TBMM üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk
vatandaşları arasından, (4) Halk tarafından seçilir. Süresi 5 yıldır. Bir kimse en fazla iki defa
Cumhurbaşkanı seçilebilir. TBMM üyeleri içinden veya Meclis dışından aday gösterilebilmesi için en az 20
milletvekilinin yazılı teklifi ile mümkündür. Yüzde 10’u geçen partiler de aday gösterebilir. Cumhurbaşkanı
seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir, TBMM üyeliği sona erer. Anayasanın 102. Maddesine göre geçerli
oyların salt çoğunluğunu (Toplam milletvekillerin yarısının bir fazlası:276) alan aday Cumhurbaşkanı
seçilmiş olur.
CUMHURBAŞKANI’NIN GÖRE VE YETKİLERİ: Anayasanın 104. Maddesi, Yasama, Yürütme ve Yargı
görevleri alında ayrıntılı biçimde saymıştır.
YASAMA İLE İLGİLİ GÖREV VE YETKİLERİ: (1) Gerekli gördüğü takdirde, yasama yılının ilk günü
TBMM’de açılış konuşması yapmak, (2) TBMM’yi gerektiğinde toplantıya çağırmak, (3) Kanunları
yayımlamak, (4) Lüzum gördüğünde Kanunları tekrar görüşmek üzere TBMM’ye geri göndermek, (5)
Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunmak, (6) Kanunların,
kanun hükmünde kararnamelerin, TBMM içtüzüğünün, tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya şekil
veya esas bakımından aykırı oldukları gerekçesi ile Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmak, (7)
TBMM seçimlerinin yenilenmesine karar vermek.
YÜRÜTME İLE İLGİLİ GÖREV VE YETKİLERİ: (1) Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek, (2)
Başbakanın teklifi üzerine bakanları atamak ve görevlerine son vermek, (3) Gerekli gördüğü hallerde
Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak, (4)
Yabancı devletlere Türk Devletinin temsilcilerini göndermek, Türkiye Cumhuriyetine gönderilecek yabancı
devlet temsilcilerini kabul etmek, (5) Milletlerarası antlaşmaları onaylamak ve yayımlamak, (6) TBMM
adına TSK’nın başkomutanlığını temsil etmek, (7) TSK’nın kullanılmasına karar vermek, (7) Genelkurmaş
Başkanını atamak, (8) MGK’yı toplantıya çağırmak ve başkanlık etmek, (9) Başkanlığında toplanan
Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilan etmek ve kanun hükmünde kararname
çıkarmak, (10) Kararnameleri imzalamak, (11) Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli
kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak, (12) Devlet Denetleme Kurulunun (DDK) üyelerini ve
başkanını atamak, (13) DDK’nu inceleme, araştırma ve denetleme yaptırtmak, (14) Yükseköğretim Kurulu
(YÖK) üyelerini seçmek, (15) Üniversite rektörlerini seçmek.
YARGI İLE İLGİLİ GÖREV VE YETKİLERİ: (1) Anayasa mahkemesi üyelerini, (2) Danıştay üyelerinin
dörtte birini, (3) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilini, (4) Askeri
Yargıtay üyelerini, (5) Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyelerini, (6) Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
(HSYK) üyelerini seçmek.
Cumhurbaşkanına gerekli hallerde TBMM Başkanı vekalet eder. Çeşitli nedenlerle geçici olarak
görevinden ayrılması, ölüm, çekilme veya başka nedenlerle makamın boşalması.
CUMHURBAŞKANININ SORUMLULUĞU: Demokrat parlamenter sistemlerde devlet başkanlarının,
vatana ihanet dışında sorumluluğu olmaması genel kabul gören bil ilkedir. Anayasanın 105. Maddesine
istinaden Cumhurbaşkanının sorumluluğu Siyasal, Cezai ve Hukuki olmak üzere üç açıdan ele alınabilir.
SİYASAL SORUMLULUK; İşlemlerinden dolayı TBMM’ye karşı sorumlu olmasıdır. Yaptırımı,
Cumhurbaşkanı’nın görevden alınması veya istifa ettirilmesidir. 1982 Anayasası, siyasal sorumsuzluğu
ilkesini kabul etmiştir. Anayasaya göre Cumhurbaşkanı’nın tek başına yapacağı işlemlere karşı Anayasa
Mahkemesi dahi, yargı mercilerine başvurulamaz. Meclisle birlikte yaptığı işlemlerde de sorumlu olan,
Başbakan ve ilgili bakandır. CEZAİ SORUMLULUK; Vatana ihanet suçu dışında cezai sorumluluğu
yoktur. Anayasaya göre vatana ihanetten dolayı suçlanabilmesi, TBMM üye tamsayısının en az üçte
birinin teklifi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla olur. Anayasada açık bir
hüküm bulunmamasına karşılık, Cumhurbaşkanının göreviyle ilgili olmayan kişisel (adi) suçlardan dolayı
sorumlu olduğu kabul edilmektedir. HUKUKİ SORUMLULUK; Hukuki olarak sorumluluğu yoktur. Ancak
göreviyle ilgili olmayan eylem ve işlemlerden dolayı kişilere verdikleri zararlardan sorumludur.
BAKANLAR KURULU; Yürütme organının iki başlı olduğu parlamenter sistemlerde Bakanlar Kurulu,
yürütmenin siyasal bakımdan sorumlu olan, dolayısıyla yürütme yetkisini fiilen kullanan taraftır. Bakanlar
kurulu “Hükümet” olarak da kullanılır.
BAKANLAR KURULUNUN KURULMASI VE GÖREVE BAŞLAMASI; Başbakan ve bakanlardan oluşur.
Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından TBMM üyeleri arasından atanır. Bakanlar ise Başbakan tarafından
TBMM üyeleri veya milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından (Meclis dışından) atanır.
Bakanlar Kurulu, Cumhurbaşkanı tarafından atama işlemi yapıldıktan sonra kurulmuş ve görevine
başlamış olur. Bakanlar Kurulu programı, kuruluşundan en geç bir hafta içinde Başbakan veya bir bakan
tarafından TBMM’de okunur ve güvenoyuna başvurulur. Meclisten güvenoyu alan Bakanlar Kurulu,
hükümet programını uygulamak için çalışmaya başlayabilir.
BAKANLAR KURULUNUN YAPISI VE İŞLEYİŞİ; Başbakan başkanlık eder. Gerekli gördüğünde
Cumhurbaşkanı da başkanlık edebilir. İdare hukuku anlamında Başbakan ve bakanlar arasında hiyerarşik
bir ast-üst ilişkisi yoktur. Fakat Başbakanı güçlü kılan 3 neden vardır. (1) Siyasal liderlik, (2) Parlamentoda
çoğunluğa sahip siyasi partinin liderliği, (3) Anayasal konumu. Bakanlar Kurulunun çalışma yöntemlerini
düzenleyen bir iç tüzük yoktur. Geleneklere göre yürütülmektedir. Kararlarını oybirliğiyle alır (Bütün
bakanlar). Oy çokluğuyla yoktur (Mesela, bir kısım bakanlar onay verir bir kısım onay vermez).
BAŞBAKANIN GÖREV VE SORUMLULUKLARI; Anayasa’da belirtilmiştir. (1) Başbakan, Bakanlar
Kurulunun başkanı olarak, Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve hükümetin genil siyasitinin
yürütülmesini gözetir, (2) Her bakan, Başbakana karşı sorumludur, (3) Bakanların görevini Anayasa ve
kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemler almakla yükümlüdür, (4) Bir
bakanın görevden alınmasını Cumhurbaşkanından isteyebilir. Başbakanın konumunu güçlendiren bir
diğer hususta Başbakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların son yıllarda hızla artmasıdır.
BAKANLAR KURULUNUN GÖREV VE YETKİLERİ; Temel görevi, ülkenin iç ve dış siyasetini saptamak
ve uygulanmasını sağlamaktır. Anayasa ve yasalara aykırı olmamak ve yasalara dayanmak kaydıyla her
işlemi yapma yetkisine sahiptir. Anayasa ve yasalarla Bakanlar Kurulana verilen görev ve yetkilerden
bazılar şunlardır: (1) iç ve dış siyasetle ilgili konularda kamu politikaları oluşturmak ve bunları yürütmek,
(2) TBMM’ye sunulacak yasa tasarılarına son şeklini vermek, (3) TBMM’den yetki alarak Kanun
Hükmünde Kararname çıkarmak, (3) Tüzük çıkarmak, (4) Yönetmelik çıkarmak, (5) Cumhurbaşkanının
başkanlığında olağanüstü hal ve sıkıyönetim ilan etmek, (6) Ulusal güvenliği sağlamak, Silahlı Kuvvetleri
yurt savunmasına hazırlamak, (7) Anayasa ve yasalar çerçevesinde başı olduğu kamu yönetimine yön
vermek, (8) Bazı üst düzey kamu yöneticilerini atamak. Bu görevler dışında Bakanlar Kurulu, doğrudan
kendisini ilgilendirmeyen pek çok yönetsel görevi de yerine getirir. Böyle olunca da, temel işlevi olan
Kamu Politikalarını Belirleme ve bunların uygulanması için, kamu örgütleri arasında işbirliği ve eşgüdümü
sağlama konularına yeterince zaman ayrılamıyor.
BAŞBAKANLIK; İlk kez 20 Mayıs 1933 yılında yasayla kurulmuş ve 7 küçük birimden oluşmuştur.
Başbakanlık örgütü son olarak, 10 Ekim 1984 tarih ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında
Kanun’la ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir. Başbakanın görevleri: (1) Bakanlıklar arasında işbirliği
sağlamak, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetmek, Anayasa ve kanunlarla verilen hizmetleri
yerine getirmek amacıyla gerekli tedbirleri almak, (2) Devlet örgütünün düzenli ve etkili bir şekilde
işlemesini sağlayacak ilkeleri belirlemek, hükümet programı ve kalkınma planları ile yıllık programların
uygulanmasını takip etmek, (3) Kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik ve karar
tekliflerinin Anayasaya ve diğer mevzuata uygunluğunu incelemek ve Yasama Organı ile olan ilişkileri
yürütmek, (4) Mevzuat hazırlama usul ve esasları ile ilgili ilkeleri tespit etmek ve geliştirmek, (5) İdarede
etkinliğin sağlanması, görevlerin tam ve verimli bir şekilde zamanında yerine getirilmesi, idari usul ve
işlemlerin basitleştirilmesi, Devlet örgütünün düzenlenmesi için gerekli olan sistem ve ilkelerin
geliştirilmesini ve uygulanmasını sağlamak, (6) Devlet örgütündeki teftiş ve denetim sistemini geliştirmek,
uygulanmasını takip etmek, gerektiğinde teftiş ve denetim yapmak, (7) Türk Devlet ve millet hayatını
ilgilendiren tarihi, hukuki, idari ve ekonomik, ilmi doküman ve belgeleri toplamak, değerlendirmek ve
arşivlemek, (8) Ülke güvenliğini etkileyecek ölçekteki acil durumları yönetmek ve gerekli eşgüdümü
sağlamak.
BAŞBAKANLIK MERKEZ ÖRGÜTÜ; (1) Başbakanlık müsteşarı ve yardımcılarından, (2) Ana hizmet
birimlerinden, (3) Danışma ve denetim birimleri ile yardımcı birimlerden oluşur. Başbakandan sonraki en
üst yöneticisi Başbakanlık Müsteşarıdır.
BAŞBAKANLIK BAĞLI VE İLGİLİ KURULUŞLAR; Başbakana bağlı kuruluş çok olduğundan, başbakan
adına Devlet Bakanları sorumludur. Devlet bakanının esas görevi (1) Başbakana yardımcı olmak ve (2)
Bakanlar Kurulunda eşgüdümü sağlamaktır. Başbakanlığı bağlı kuruluşlar: MGK Genel Sekreterliği, MİT
Müsteşarlığı, DPT Müsteşarlığı, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, TÜBİTAK, TOKİ,
Vakıflar Genel Müdürlüğü, Devlet Personel Başkanlığı, Gençlik ve Spor Genel Md., Yüksek Denetleme
Kurulu Başkanlığı, TÜİK, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Md., Hazine Müsteşarlığı, Hazine
Müsteşarlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Bşk, Kadının Statüsü Genel Md., Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Md., Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Basın Yayın ve Enformasyon Genel
Md., Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA), Türkiye İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA), GAP
İdaresi Başkanlığı. BAŞBAKANLIKLA ilgili kuruluşlara örnek: TRT Kurumu Genel Md., Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu, SPK Kurulu Başkanlığı, AA Genel Md, TC Merkez Bankası Bşk, T.C.
Ziraat Bankası Genel Md.
BAKANLIKLAR; Devletin üstlendiği temel kamu hizmetleri bakanlık örgütlenmesiyle yürütülmektedir.
BAKANLARIN GÖREV VE YETKİLERİ; (1) Bakanlık örgütünün en üst yöneticisidir, (2) Bakanlık
hizmetlerini mevzuata, hükümetin genel siyasetine, milli güvenlik siyasetine, kalkınma planlarına ve yıllık
programlara uygun olarak yürütmekle ve bakanlığın faaliyet alanına giren konularda diğer bakanlıklarla
işbirliği ve koordinasyonu sağlamakla görevli ve Başbakan’a karşı sorumludur, (3) Emri altındakilerin
eylem ve işlemlerinden sorumludur, (4) Bakanlık merkez, taşra ve yurtdışı örgütü ile bağlı ve ilgili
kuruluşların faaliyetlerini, işlemlerini ve hesaplarını denetlemekle görevli ve yetkilidir.
BAKANLARIN SORUMLULUĞU: (1) Siyasal Sorumluluk: Görevlerine parlamento tarafından son
verilebililmesidir. Bakanlar, hem kendi hem de emri altında çalışanların eylem ve işlemlerinden TBMM’ye
karşı sorumludur. (2) Cezai Sorumlulu: Görevleriyle ilgili suçlarından dolayı Yüce divan olarak Anayasa
Mahkemesinde yargılanmasıdır. Meclis soruşturması yoluyla ortaya çıkar. TBMM kararıyla olur. Üye
tamsayısının salt çoğunluğunun (275+1) gizli oyuyla alınır. Yüce Divanda yargılanması kararlaştırılan
bakanın, bakanlığı düşer.
BAKANLIK MERKEZ ÖRGÜTÜ ; (1) Merkez örgütü, (2) Taşra örgütü, (3) Yurtdışı örgütü, (4) Bağlı ve
ilgili kuruluşlardan oluşur.
BAKANLIK BAĞLI VE İLGİLİ KURULUŞLARI; 3046 sayılı Yasanın 10. Maddesinde, Bakanlığın hizmet
ve görev alanına giren anahizmetleri yürütmek üzere bakanlığa bağlıolarak özel kanunla kurulan, genel
bütçe içinde ayrı bütçeli veya katma bütçeli veya özel bütçeli kuruluşlar olarak tanımlanmıştır. Bağlu
kuruluşlar, Başbakanın önerisi ve Cumhurbaşkanının onayıyla diğer bir bakanlığa bağlanabilir.
MERKEZDEKİ YARDIMCI KURULUŞLAR: MGK, DPT, Danıştay, Sayıştay, YAŞ, Yüksek Planlama
Kurulu, Özelleştirme Yüksek Kurulu, Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulu, Kamu Görevlileri Etik Kurulu,
Terörle Mücadele Yüksek Kurulu, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Bili ve Teknoloji Yüksek
Kurulu... ORTAK ÖZELLİKLERİ: (1) Tüzel kişilikleri yoktur, (2) Merkezin hiyerarşisi dışındadır, (3) Belli
ölçüde özerktir, (4) Kurul halinde çalışırlar, (5) Uzmanlaşmış kuruluşlardır, (6) Bazıları anayasada
düzenlendiği için Anayasal Kuruluş niteliğindedir, (7) Temel işlevleri arasında kamu politikalarının
oluşturulmasında hükümete ve bakanlıklara yardımcı olmak, örgütlerarası eşgüdüm ve işbirliği sağlamak,
önerilerde bulunmak, danışmanlık yapmak, inceleme ve denetim yapmak.
MİLLİ GÜVENLİK KURULU (MGK): 1961 Anayasasında öngörülmüş, 1982 Anayasasında varlığını sürdürmüştür.
Anayasanın 118. Maddesine göre MGK “Cumhurbaşkanın başkanlığında, Başbakan Genelkurmay Başkanı, Başbakan
yardımcıları, Milli Savunma‐İçişleri‐Dışişleri bakanları, Kara‐Deniz‐Hava Kuvvetleri komutanları ve Jandarma Genel
Komutanından kurulur. İki temel görevi vardır: (1) Devletin ulusal güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması
ile ilgili tavsiye kararları almak ve bunları Bakanlar Kurulu’na bildirmek, (2) Gerekli koordinasyonu sağlamaya
yönelik görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirmek. İki ayda bir toplanır. Cumhurbaşkanı katılmadığında Başbakan
başkanlık eder. Başbakan ve Genelkurmay başkanının önerileri dikkate alınarak Cumhurbaşkanınca düzenlenir.
Kararlar, oy çokluğuyla alınır. MGK kararları “öneri” niteliğindedir. Bakanlar Kurulunca benimsendiği ölçüde
hukuksal değer kazanır.
TSK’NIN KAMU YÖNETİMİ İÇİNDEKİ KONUMU: (1) Başkomutanlık, TBMM’nin manevi varlığından ayrılamaz ve
Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur, (2) Milli güvenliğin sağlanmasında ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına
hazırlanmasında, TBMM’ye karşı Bakanlar Kurulu sorumludur, (3) Genelkurmay Başkanı, savaşta görevini
Cumhurbaşkanı adına yerine getirir, (4) Genelkurmay Başkanı, Bakanlar Kurulunun teklifi üzerine,
Cumhurbaşkanınca atanır, görev ve yetkileri kanunla düzenlenir, (5) Görevlerinden dolayı Başbakana karşı
sorumludur, (6) Milli Savunma Bakanlığının, Genelkurmay ile ilgili görev ve yetkileri kanunla düzenlenir.
MERKEZİ YÖNETİMİN TAŞRA (MERKEZ DIŞI) ÖRGÜTÜ: Hiyerarşik olarak merkezi örgüte bağlıdır. İl, İlçe, Bucak ve
Bölgesel Kuruluşlardan oluşur.
İL YÖNETİMİ ORGANLARI: (1) Vali, (2) İl Müdürü, (3) İl İdare Kurulu.
VALİLERİN GÖREVLERİ: (1) Yasa, tüzük, yönetmelik ve hükümet kararlarının ilanını ve uygulanmasını sağlamak ve
bunun için genel emirler çıkarmak; bakanlıkların talimat ve emirlerini yürütmek, (2) İl yönetimindeki devlet
dairelerinin teftiş ve denetimi, (3) İldeki kamu görevlilerinin atanması, sicil raporu düzenleme, görev yerini
değiştirme gibi yetkiler, (4) Suç işlenmesini önlemek, kamu düzenini ve güvenliğini sağlamak, (5) Devletin temsilcisi
olarak resmi törenlere başkanlık etmek. Valinin adalet ve askeri kuruluşlar üzerine hiyerarşik yetkisi yoktur.
İL MÜDÜRLERİ (İL İDARE ŞUBE BAŞKANLARI) : Her ilde Bakanlıkların kendi il örgütleri vardır. Vali, il müdürleri
arasında eşgüdümü sağlar.
İL İDARE KURULU: İl genel yönetiminde valiye yardımcı olan bir kuruldur. Valinin başkanlığında, hukuk işleri
müdürü, defterdar, milli eğitim müdürü, bayındırlık ve iskan müdürü, sağlık müdürü, tarım ve köyişleri
müdüründen oluşmaktadır. Bu kurula başkanlık etmek üzere yardımcısını da görevlendirebilir.
İLÇE YÖNETİMİ: İlçe yönetiminin organları Kaymakam, İlçe Müdürleri ve İlçe İdare Kuruludur.
KAYMAKAM: İçişleri Bakanının, Başbakanın ve Cumhurbaşkanının imzalarını taşıyan ortak kararnameyle atanır. Bir
meslek memurluğu olduğu için öğrenim ve sınav gibi koşulları vardır. İlçe sınırları içinde yasaların uygulanmasından
ve kamu düzeninin sağlanmasından sorumludur. Kolluk güçleri kaymakamın emri altındadır.
İLÇE MÜDÜRLERİ (İLÇE İDARE ŞUBE BAŞKANLARI): Bakanlıkların ilçelerde İlçe Emniyet Müdürlüğü, İlçe Milli Eğitim
Müdürü, İlçe Tarım ve Köyişleri Müdürlüğü gibi örnekleri vardır. Kaymakamın emrindedirler.
İLÇE İDARE KURULU: Kaymakama yardımcı kuruluşlardır. Kaymakamlığın başkanlığında Yazı İşleri Müdürü, Mal
Müdürü, Hükümet Tabibi, Milli Eğitim Müdürü, Tarım ve Köyişleri Müdürlüğünden oluşur.
BUCAK YÖNETİMİ: Mülki idarenin taşradaki en son halkadır. Bucak yönetiminden daha küçük ölçekli köy yönetimi,
merkezi yönetimin hiyerarşisi içinde yer almaz. Devlet tüzel kişiliğinden ayrı kamu tüzelkişiliğine sahiptir. İl İdaresi
Kanununa göre, kasaba ve köylerden oluşan bir yönetim bölümü olarak tanımlanır. Kurulması, kaldırılması,
merkezinin belirtilmesi, adlarının değiştirilmesi durumları İçişleri Bakanlığının kararı ve Cumhurbaşkanının onayıyla
olur. Üçe ayrılır: (1) Bucak müdürü, (2) Bucak meclisi, (3) Bucak komisyonu. Bucak müdürü valiye bağlıdır. Görev
yeri vali tarafından belirlenir. Yetkileri, kaymakam gibidir.
BÖLGE MÜDÜRLÜKLERİ: 1961 anayasası bölge düzeyinde örgütlenmeyi olanaklı kıldı. Kanun gereği birçok ili içine
alan bölgesel örgütler kurulabilir. Sadece Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çalışma Bölge Müdürlükleri adı
altında bölge düzeyinde örgütlenmiştir. Bölge düzeyinde örgütlenmeye daha çok tüzel kişiliği bulunan bakanlığa
bağlı kuruluşlar gitmiştir. Örnek: Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Su işleri Genel Müdürlüğü, Orman Genel
Müdürlüğü, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, İller Bankası Genel Müdürlüğü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Saygılar, Sevgiler...
Hüseyin Dikmen