ANNEM
Siz hiç dükkanlardan gramla alışveriş edecekleri için
habire sıralarını erteleyen ya da dükkanın tenha vaktini kollayan anneleri
gördünüz mü? Ya da pazar yerinde? "Yarım kilo olmaz mı?" diye soran
bir anneye rastladınız mı? Onların tedirgin ve mahcup halleri ile kavrulup
üzüldüğünüz oldu mu? O tedirginliğin ve mahcubiyetin sebebi bir aile sırrının
açığa vurulması, "eli dar günlerin" ifşa edilmesindendir.
Böyle bir
buruk manzaradan sonra eğer Behçet Necatigil Bursa da yaşasaydı; Heykel ’den
Yeşil’e doğru ağır ağır yürüyen Behçet Necatigil’e yetişir ve şu mısralarına
kulak verirdim:
"Çarşılarda bir şey
Biz
pek aramazdık çocuklar olmasaydı.
İnsanlara,
tezgahlara, kağıtlara kolaydı
Biz
bu kadar eğilmezdik
Çocuklar
olmasaydı."
Şimdi
sizlere anlatacağım hikayede annelerimizin kıymetini kaybetmeden anlamak için
sadece bir örnek;
Çalan telefonuna uzanıp baktı ekrana..Offf be anne diye
mırıldandı sıkıntıyla… Yoğun bir trafik, acelesi vardı üstelik… Raporlar,
toplantılar, bütün o stres içerisinde hiç duygusallık kaldıramayacaktı doğrusu…
Yine aynı lafları duyacağından adı gibi emindi çünkü... Meşgule aldı
telefonunu. Müsait bir zamanda aramak üzere..
Şirkete geldi
hızla. Başladı koşturmaya. Nefes bile almadan bir o toplantıdan bir bu
toplantıya...Öğlen yemeğinde fırsat buldu ancak annesini aramaya..
-“Efendim anne...
Ne oldu yine?”
-Bir şey yoktu,
nasıldı, iyi miydi, yoruluyor muydu?
-“İyiyim anne çok
yoğunum bak böyle sürekli arıyorsun ama inan çok işim var..”
-Bir suskunluk
anı… Haklısın dedi annesi, ama sen aramıyorsun hiç..
Evlendiğinden beri böyleydi. Son beş aydır hem
evlilik, hem iş hayatının yoğunluğu, ona hiç vakit bırakmıyordu zaten. Bir de
böyle duygusal kaprislere hiç gelemeyecekti doğrusu..
“Arayamıyorum çünkü gerçekten çok işim var anne, neyin
var hasta mısın bir ihtiyacın mı var. Varsa söyle yapayım ama sürekli böyle
arayıp durma, çocuk muyum ben ?. Bak çalışıyorum koşturuyorum ben de”
Hayır, hasta değildi, bir ihtiyacı da yoktu. İllaki hasta
olunca mı arardı bir anne evladını...Yada bir ihtiyacı olduğundan mı..
Ses tonu giderek daha öfkeli çıkıyordu, “tamam anne ya
uzatma, lütfen biraz anlamaya çalış beni dedi..”
Ben seni
anlıyorum evladım dedi kadın, sen beni anlamıyorsun. Ne vakit anne oldun, o zaman
anlayacaksın beni sen…
Tamam anne Allah aşkına başlama yine.. Hadi işim var
sonra konuşuruz..
Peki evladım dedi kadın… Üstelemedi, ısrar etmedi,
söylemedi yada söyleyemedi..
Kapattı
telefonunu genç kadın. Paldır küldür yedi yemeğini… Sonra tekrar işe koyuldu..
Akşamüzeri...İş çıkışı, yine trafikte iken çaldı telefonu. Yine
annesi..Off Allah'ım offf bu ne böyle diye söylendi… Ama bu defa meşgule
almadı. Hırsla açtı telefonu..
-Ne var anne, ne var ?
Ama hayır !
bu annesinin sesi değil... Peki ya o siren sesleri. Onlar neyin nesi... Başka
bir yabancı ses… Bir adam… Neler oluyor..
-Kimsiniz dedi telaşla..
-Af edersiniz dedi adam, bu telefonun sahibini tanıyor
musunuz?
-Evet elbette annem olur dedi yolun sağında uygun bir
yere yanaşarak... Kötü bir şey mi var ?
Tamam tahmin
ettik zaten dedi yabancı adam, telefonunda “Kızım Benim” diye kayıtlıydınız.
Anneniz bir kaza geçirdi, durumu ağır. Hastaneye kaldırıyoruz. Bilgi için
aradım sizi.
O koskoca
dünya bir arabanın içine kadar küçüldü sanki. Konuşamadı, nefes bile alamadı,
öylece donup kaldı kulağındaki telefon ile. Bir an yada belki bir ömür öylece
kaldı... Zaman kavramını yitirmişti. Adam telefonun ucundan hastanenin adını
söyledi. O an kendine geldi. Evine çok yakındı hastane... Ne işi vardı bu
kadının oralarda gündüz vakti… Derin derin nefes aldığını hissetti, nefes
alamamaktan korkarcasına. Kocasını aradı ilk iş. Annem dedi... Annem kaza
geçirmiş. Hastaneye gidiyorum ben..
Biliyorum
kızıyorsun bana, ama inan çok iyi anlayacaksın beni anne olunca…Uzun zamandır
doğru dürüst yemek yemediğini biliyorum kızım. Yaprak sarmasını da ne kadar
sevdiğini bilirim. Vaktin yoktur bunlarla uğraşmaya diye, bolca sardım sana.
Koyarsın dolaba, canınız istediği an yersiniz hiç olmazsa. Sabah seni de bunun
için aramıştım aslında. Ama işlerin yoğun, fırsatın olmadı konuşmaya.. Ben de
sana sürpriz olsun diye bıraktım kapıcınıza... Bilirim seversin sürprizleri her
ne olursa..
Genç kadın ömrü
boyunca bir daha asla yaprak sarması yemedi…
Her anne yüreklidir, karşılık beklemeden sever,
fedakardır, kalbi dünyayı içine alacak kadar büyüktür, emek verir, sevgi verir,
mutluluk verir, hesapsızca sever ve asla vazgeçmez.
Şefkatin,
fedakarlığın, mutluluğun, karşılıksız sevginin, emeğin en güzel tarifidir
anne... Cennet’in anahtarı makamına ulaşmış bir kutsallıktır annelik.
Şimdi lütfen, her ne yapıyorsanız bırakın ve eğer
yanınızda değilse, annenizi arayıp onu ne kadar sevdiğinizi söyleyin...
Yanınızda ise sımsıkı sarılın ve bir öpücük kondurun yanaklarına sevgiyle... Ve
bunu sadece bugün değil, her gün yapmaya çalışın… Hala bu şansınız varken..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Saygılar, Sevgiler...
Hüseyin Dikmen